24 TEMMUZ 2012 SALI

8 Ağustos 2011 Pazartesi

DIŞ GÖÇÜN ÖTE YÜZÜ


Bunu yazmak bana mı düşerdi ? Bilmiyorum. Bu işi uğraş edinenler, tüm çalışmalarını bu alanlara yöneltenler vardı. Ya yazdılar da gözden kaçtı; ya da fazla bilimsel olduğu için fakülte kitaplıklarının sergenlerinde kaldı. Değinmek istediğim konu dış göç; ama dış göçün öte yüzü bu kez. “Bu yüz” ünü hep öğrendik dış göçün. Boyut değiştiren insanlarımız dedik; dişlilerin salınımına uyan gurbetçilerimiz dedik; dedik de, bu yurttaş yaban ellerinde ne okur, ne kadar okur diye şöyle enine boyuna düşünmedik sanırım. En ileri baskı biçimiyle yurt dışında basımı yapılan Türkçe yapıtlarımızı, yapıtlardaki çizgilerimizi, çizgilerdeki insanlarımızı anlattık da, bu insanlar ne kadar okur oralarda, dert edinmedik hiç.

Raslantı sonucu derlediğim kimi bilgiler beni bu yola itti biraz. ’81 yazında Batı Almanya’nın Dortmund kentindeydim. Çelik işleyiminin yoğunluk kazandığı bu Kuzey Almanya kentinde yirmi bine yakın yurttaşımız vardı. Hani o dış göç olgusunun kahramanları. Aydın kesim olarak son günlerde kendilerini yumuşakça suçladığımız; “arabesk yaşıyorlar, iftar saatinde banttan ezan dinleyip, sahura dek Gencebay izliyorlar” dediğimiz yurttaşlarımız. “Hadi Eyvallah”ın yarısını Türkçe, yarısını Almanca söyleyip “Hadi Çüs” diyen vatandaşlarımız. Ne okur, neler okur, nerede okurlardı acaba?

Konu uğraş alanımın dışındaydı; ama kent kitaplıklarını gezdikçe, kitaplıklarda başları bağlı küçümen kızlarımızı gördükçe vatandaşlarımızın kitaplıklardan yararlanma oranları konusundaki merakım arttı. Bunu gidermek amacıyla derlediğim bilgileri aktarmak isterim.
Gezici kitaplıkla birlikte tam on beş kitaplığı var Dortmund Belediyesi’nin. Arapçadan Rusçaya; Latinceden İspanyolcaya dek binlerce kitap var bu kitaplıklarda. Bir çevirmen arkadaşımla bu kitaplıklardan birine gittim Dortmund’ta. Kitaplık yöneticisi bizimle yakından ilgilendi, 1980 yılına ilişkin olarak ayrıntılı dizelgeler verdi bize. Örneğin; on dört yerleşik, bir gezici kitaplığın tümünde 1980 yılı içinde 1772 yabancı okuyucu 23191 okuma yapmıştı. Bu okuma sayısı içindeki ilk 6 sırada Yugoslavya 58, Portekiz 116, İtalya 233, İspanya 437, Yunanistan 1929 ve Türkiye – şaşırmayın- 13636 okuma sayısıyla yer alıyordu. Kentteki yabancılar arasında, kendinden sonraki Yunanistan’ın tam 7 katı okuma yapan Türkler, gündüz dinsel öğretiler izleyip gece arabesk yaşayanlar değil miydi yoksa?

Öteki ülkelere göre şaşırtıcı gelen okuma sayımız konusunda düşünülebilecek soruları somutlaştırmakta yarar var: “Efendim, nüfus çok önemli bir etmen. Biz öteki yabancılardan kalabalık olduğumuza göre, okuma sayısındaki fazlalığımız doğal değil mi?” Sorunun yanıtı bir yönden “evet”.  Nitekim,  anılan 6 ülkenin bir yıllık okuyucu sayıları şöyle: Portekiz 68, İtalya 71, İspanya 105, Yugoslavya 112, Yunanistan 164 ve Türkiye 1058. Kentteki yabancı işçiler arasında Türkler ağırlıklı olduklarından bizim okuyucumuzun fazla olması olağan. Olağan; ama bir önceki yılın sayılarına göz atmakta yarar var. Acaba 1979 yılında durum nasıldı, bizde ve öteki yabancılarda? Almanlar yabancı işçi akımını durdurduklarına, var olan işçiler de yavaş yavaş yurtlarına dönmeye başladıklarına göre, yıllar ilerledikçe kitaplıklardan yararlanacak yabancı işçi sayısının azalması mı, yoksa artması mı daha mantıksaldı? İşçi sayısında artma olmadığına göre mantıksal olan kuşkusuz okuyucu sayısının azalmasıydı. Nitekim öteki ülkeler için durum böyleydi. Ama işin içine Türk etmeni girince sonuç şaşırtıcı ölçüde değişiyordu. Buyurun kitaplık yöneticisinin verdiği belgelerden değerlendirme yoluyla bulduğum sayıları: 1979’dan 1980’e okuma sayısındaki değişiklik şöyle olmuş: İtalyanlar %10, Yunanlılar %20 ve Yugoslavlar %30 azaltmışlar okuma sayılarını. Fakat Türkler – araştırma yapmadan, hakkında izlenimle konuştuğumuz Türkler- tam %71 artış göstermişler okuma sayılarında. Belirli bir katman okumaya alıştığına göre, daha çok okuma yaparak sayıyı kabartmışlar diye mi düşünüyorsunuz? Yok, hiç de öyle olmamış. Bir yıllık süre içinde İtalyanlar %13, Yunanlılar %19 okuyucu yitirirken, Türk okuyucularının sayısında %54’lük bir artış olmuş. Hiç sanmadığımız, hiç ummadığımız için, okuyucu ve okuma sayısındaki bu artış, sevinçli bir şaşkınlığa sürüklüyor bizi.

Sayılar sıkıcı oluyor okurken; ama ne yapalım ki, düşüncenin düzlemi ancak sayılarla sağlamlaşıyor. Onun için bir de kitap sayılarına bakalım Dortmund kitaplıklarında. 1980 yılında anılan kitaplıklarda Yunanca 1685, Yugoslavca 1369, İtalyanca 536 ve Türkçe 4862 kitap var. Bir yıl önceki kitap sayılarına göre İtalyanca kitaplar %13, Yunancalar %14 artarken Türkçe yapıtlar tam %35’lik bir artış göstermiş.

Kitaplıklardan yararlananların çocuk ve ergin oluşlarını; cinsellik durumlarını; sayı ve yüzdelerdeki artışların bunlara dağılımını vermeye gerek görmüyorum. Ama önemli bir konuya daha değinmeden geçemeyeceğim. Çocuklarımız %68, yetişkinlerimiz %78 oranında okuma sayılarını artırmışlar bir yıl öncesine göre. Aynı süre içinde Yunanlı dostlarımızın çocuklarında %21, yetişkinlerinde %16’lık bir okuma azalması var.

Buyurun toplumbilimciler! Yorum yapın. Baştan da söyledim; kişisel bir merakı giderdim ben bu sayıları derlerken. Hem uğraşım da bu değil bu konu. Ormancıyım ben. Yorum yapmak bana düşmez; belki bu satırları yazmak bile. Ama öylesine güzel, öylesine somut araştırma konuları var ki, ilgililerin dikkatini çekerim belki, diye düşündüm. Belki birileri çıkar da dış göçün son yirmi yıllık dönemini yurt dışındaki okurlar açısından inceler, Türkiye’nin siyasal dönemlerinin okuyucuya etkisini irdeler, yurt dışında açılan Kur’an kursları okuyucu sayısını ne yönde etkilemiş ortaya koyar; koyar da dış göçün öte yüzünü bilimsel aynayla yansıtır bize.

Türk Dili / Sayı: 364-Nisan 1982, Sayfa:210-212


EK BİLGİ:
 Ankara'da yapılan bir panelde Aziz Nesin de benim rakamlarımı doğrulayan örnekler vermiş ve okuma alışkanlığının temellerini irdelemişti.Türk Dili Dergisi'nde yayımlanan bu yazımı, panelden sonra Aziz Nesin'e göndermiştim.  Her zaman olduğu gibi hemen yanıt aldım. Yukarıdaki görüntü, Aziz Nesin'in yazı konusundaki görüşlerini yansıtmaktadır. Zarf üzerindeki el yazısı da bendeki eski  mektupları gibi bir anı olarak kalacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder